27 Ekim 2011 Perşembe

Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın?

Pazar akşama doğru öğrendim felaketi.Yıkılan evler,kağıt gibi olmuş koca binalar,çaresiz insanlar,yıkıntıların içinde tam bir can pazarıydı ilk gördüklerim.
Acı, kocaman bir yangın, yüreğin tam orta yerinde yanan...
Acı, insanın gözlerinden bile akarken acıtan gözyaşları...
Sonra sevinç, hüzünle karışık, yaşanan mucizeler. Saatler sonra yeniden doğan Azra bebek,metanetli annesi,çekmeceden çıkan Mahir bebek ve tabii ki yüreğimizi paramparça eden Yunus ve daha niceleri.
Asaletin gerçekte ne olduğunu bize en güzel şekliyle anlatan alicenap Japon halkı,gelen yardımlar, dünyanın bir ucundan kalkıp gelen kurtarma ekipleri ve en önemlisi yine yeni yeniden ne kadar büyük bir millet olduğumuzu ayrım yapmadan,öteleyip ayırmadan nasıl birlik olduğumuz yeniden hatırlamak.
Keşke büyük bir felaket gerekmeseydi birbirimizi yeniden bağrımıza basmak için,el uzatmak için,yardım etmek için.Hala şu koca acının  ortasında, yaşanan sefaletin perişanlığın içinden düşmanlık edenler,oh olsun çekenler yok mu elbette var ama ben yinede ümidimi, yaşatmaya kararlıyım.Duyulmasa pirim verilmese sinek vızıltısı kadar hükümleri olur.Köpürtülmese,kabartılmasa cürümleri kadar yer yakarlar.Değil mi ki şu kadar insan gözyaşlarını sel gibi akıttı ekran başında,gazete başında, telefon başında yeniden ümitvar olmak için çok nedenimiz  var demektir.
Dün akşam bizim küçük hanımla eve yollanırken radyodaki haberlerle kah ağlayıp kah şükrederken ne kadar büyük bir muhasebenin ortasında olduğumu farkettim. Bir tarafta gözlerine göklerden birer yıldız inmiş, endişeli bakışlarla soğuğun, çamurun içinde  ne olmuşlardan ne olacaklardan haberi olan yavrucaklar ,bir tarafta ingilizcenin yanında fransızca öğrendiği için sevindiğim benim yavrum,bir tarafta 6 çocuğunun karnını doyurma telaşesinde, en fazla ben yaşlarda bir anne, bir tarafta akşam ne yemek yapsam pizza mı söylesek acaba diyen ben,gecenin ayazında bez çadırın içinde ısınma çabasında insanlar ,gürül gürül yanan kaloriferin yanı başında çayını kahvesini yudumlayan biz daha ne diyim say say bitmez, terazinin kefesine ne koysan diğer tarafın acısını, sefaletin bitmeyen çilesini yok etmez.
Bunun yanında elden gelenle öğün olmayacağı, taşıma suyla değirmen dönmeyeceği de bir gerçek.Tabii ki   yardımlar, programlar, toplananlar, ulaşanlar  çok güzel ve gerekli yapmamız gereken insanlığın gereği,ama en fazla bir ay sonra herşey gözümüzde normalleştiğinde aynı terkedilmişlikle başbaşa kalacaklar ne yazıkki buda başka bir gerçek.


Neyse, heryerde çok bilmiş laflar dolanıp duruken birde eklenmeyim bu kervana. 


Demem o ki gözyaşlarım bitmedi ,yürek yangını devam ediyor ama ümidimde  var, yok diyemem.
Şu dünyanın kısalığını  unutmadan kini, nefreti değilde, insanlığın güzel taraflarını biriktirebilmek tüm derdim..


4 yorum:

  1. Yunus yaktı beni. Çok yaktı.. kendime gelemiyorum.. nasıl normale döneceğim bilmiyorum.. :(

    YanıtlaSil
  2. Onu hiç sorma Deli annem tam sevinmişken sevinci kursağında kalmak varya işte tam onu somut yaşattı hele birde sonradan okuduğumuz hikayesi bitirdi bildiğin...

    YanıtlaSil
  3. Keşke binaları yapanlar bu kadar kötü yapmasaydı keşke böyle olmasa canlar yitip gitmeseydi:(((

    YanıtlaSil
  4. Ahh keşke keşke..İnşallah bundan sonrası için makul mantıklı önlemler alınırda bir daha yaşanmaz böylesi acı tablolar..

    YanıtlaSil