Prensesimi geçen sene eylül ayında kreşe başlattık.Daha doğrusu başlatmak zorunda kaldık.Bakıcımız bizi aniden bırakmak isteyince benimde sinirlerim daha fazla dayanamadı ve işi oracıkta bitirdim.3 yaşını bitirmesine 3 ay kala miniğimiz kreşte buldu kendini.Gerçi başlarda sınıfta sadece 3 kişi olmaları ve gerçekten güvendiğim bir yere bırakmam içimi rahatlatsa da içimde bitmek tükenmek bilmeyen vicdan azaplarını anlatmama imkan yok.Şimdi bir yılımız bitti miniğim bir yıl daha büyüdü,bir sürü güzel şey öğrendi.Çok şükür hiç bir zamanda mutsuz,ağıt- figan gitmedi okula.Ama benim içimdeki git gellerde en ufak bir değişme olmadı.
Hala işi bırakıp evde oturmakla,prensesimle tüm vaktimi geçirmekle, işime devam etmek arasında gelip gidiyorum.İkisininde kendine göre artıları var ama benim için; beni hayatta tutan ,heredeyse tüm sosyal hayatımı oluşturan işimden vageçmem çok zor gibi görünüyor.Birde hafta sonunun sonlarına doğru gerilen sinirlerim patlama noktasına gelince ve hatta patlayınca pazartesi koşa koşa geliyorum işime.
Neden böyle olduğu konusunda da kendimi yiyip bitiriyorum.Hafta sonları çok yoruluyorum.Tüm haftanın biriken işleri,çamaşır,ütü çekmece düzenlemeleri neredeyse tüm vaktimi alırken birde nefret ettiğim yemek muhabbeti olunca her öğün vakti, cinnet geçirmeme yetecek sebep toplanmış oluyor.
Bu sıra birde alta kaçırma sorunumuz var bilmem neden başladı, okuldaki minikleri tuvalete alıştırmaya çalışırlarken benimkide tekrar başa sardı, uykuda altına kaçırmaya başladı.Doktorlara, bilenlere gün içindeki durumuna dikkatle baktığımızda herhangi bir fizyolojik veya psikolojik birşey bulamadık ama illaki bir sebebide olmalıydı.Aksi gibi serin giden havalardan ötürü şıp diye kuruyan çamaşırlarda hemen kurumayınca benim sinir katsayım tavan yapmaya hazır beklediği için, başımdan alevlerin çıkması zor olmadı.
Kendimi inanılmaz bir şekilde yorgun hissediyorum sanırım ufak bir ara vermenin, belki bir hafta sonu bile olsa hiç birşey yapmadan iki gün geçirmenin zamanı geldi.
Tüm bunların yanında esas kızdığım kişi, ne yazıkki kalbini kırdığım miniğim için şimdide vicdan azabından kıvrandığımdan kendime de hem kızgın hem öfkeliyim, babamız...Bitmek tükenmek bilmeyen master dönemi bitmesine rağmen hayatımızda hiç birşey değişmedi.Pazar günü işe gidicem diye tutturdu,evde neredeyse bir yıldır bekleyen bir iki iş yapınca gün bitti. Bir iki dakikada gelipte, ya sende çok yoruldun bir çay içelim şöyle oturup demedi.Normalde de demediği için midir bilmem benimde aslında, çokta gönlüm yok.Evet esas kızgın olduğum kişi bizzat kendisi.O kadar çok yüklenince kendime, sonunda ne yazıkki acısı minik kelebeğimden çıkıyor.
Akşam ilk işim minicik kalbimi kırıp döktüğüm prensesimden özür dilemek olacak."Annanem bana hiç kızmıyo" düşüncesini "Annem bana hiç kızmaz" cümlesine çevirmeye söz veriyorum.Daha sakin olmaya saha kontrollü davranmaya en azından uğraşacağımada söz veriyorum.
Minik kelebeğim 3,5 yaşındasın ve ben senden yetişkin gibi davranmanı bekliyorum.Okula başlaman seni gözümde bir iki yaş birden büyüttü sanki.Çok daha fazla tahammüllü ve töleranslı olmam gerekiyor biliyorum.Senden beni affetmeni istiyorum. Hemencecik büyümenide istemiyorum ayrıca, zaman yavaşlasın,dolu dizgin çağlayanlar gibi akıp gitmesin istiyorum.Seni çok ama çok seviyorum hayatımın rengisin,ışığısın,çiçeğisin,bitanem...