16 Ağustos 2011 Salı

Hediye

İnsanın huyu huyuna,suyu suyuna denk bir dostu olması verdiği ufacık hediyeleri dostluğunun değeriyle çarpıp kıymetli kılmaya yeter...Hediye vermesede,bir kelam etmesede varlığıyla dostun kıymeti bakidir. Allah herkese gönül dolusu sohbet edebileceği,gözünün bir bakışından içindeki derdi anlayacağını bildiği kadim dostlar nasip etsin..





14 Ağustos 2011 Pazar

Balkon Güzellemesi

Balkonlar nefes alma odacıkları...Dışarıya açılan, bizden bir şeyler anlatan hatta belkide evin karakterini usulca fısıldayan  evlerimizin vitrinleri.
Kimi küçücük kutu gibi,kimi büyük ve dağınık,önünden  rengarenk çiçekler sarkan yada biber,patlıcan dizileri sallanan, kiminde bir rüzgar gülü kiminde deniz kabuklu sallanıp şıngıryadan bir süs,perdeli perdesiz,düzenli,özenli hertürlü balkonu sevmişimtir ve takılmıştır gözüm gelip geçerken.
 Kendimi dışarıya atmak isteyipte balkonla yetindiğimde ,bahçe özlemiyle mahsunlaşıp bi küçük saksıyla teselli bulduğumda,sıcacık bir kahveyi yada buz gibi limonatayı etrafa bakına seyrede içtiğimde daha bir seviyorum balkonumu.




Bu hafta sonu artık daha fazla kirli durmasına gönlümün razı olmadığı, çiçeklerimin beni yavaş yavaş terkedip bir iki sebzenin renkleriyle güzellik kattığı balkonumla uğraştım.Camlarını,yerini özene bezene sildim,renkli minderleri prensesle hoplaya zıplaya dizdim,masanın örtüsünü değiştirip içim rahat şöyle bir seyrettim.
Balkon güzel şey, bahçe kadar olmasada insana toprakla ufak bir hasbihal şansı veren ,taze havayı,bazen yağmuru çoğu zamanda yaz akşamlarını güzelleştiren mekanlar.Bizim için ise evdeki vaktimizin büyük kısmını geçirdiğimiz "hayat"'ımız


Uğraştım,yoruldum ama içime sinesi, camlarıma bakabildiğim, çıplak ayak rahatça yürüdüğüm balkonuma yeniden kavuştum..
Herkese şimdiden mutlu haftalar diliyorum..

12 Ağustos 2011 Cuma

İyi ki Doğdum Gördünüz mü ?? Oldum





Bundan yıllar yıllar önce bugün, bir bayram öğleden sonrası annemi hiç üzmeden, fazla sıkıntıya sokmadan dünyaya gelmişim.Benden önceki hüzünlerden,sıkıntılardan ve sadece 11 gün yaşayıp vefat eden hiç göremediğim abimden sonra "müjdeli haber getiren" bir ulak gibi aileye neşe getirmişim.Soğuk ve sıkıntılı kışların yaşandığı Sivasta babamın ihtisas telaşesinin orta yerinde ailenin üçüncü ve sonuncu bireyi olmuşum.Benden öncesini bilemem ama benden sonrası böyle sürüp giden bir hayat hikayesi işte.İyiki doğmuşum biricik annem ve babamın tek evladı olmuşum.Ne kadar şükretsem,ne deyipte şükrümü, minnetimi ifade etmeye çalışsam kelimelerim kırık dökük, yarım yamalak,yetersiz kalır.


Ne zamanki büyüdüm ,çocukluk, ilk gençlik bitti, yetişkinlik zamanları geldi, 3 le başlayan iki basamaklı yaşlarla tanıştım; doğumgünleri doğumgünü olmaktan çok muhasebe günleri olmaya başladı.Noluyo, çizgiler derinleşiyor mu,zaman ne kadar acımasız, saçlarımdaki beyazlar arttı mı ne,ömür nasıl bir sermaye,ne çabuk bu yaşlara değdim  falan filan gibi bitmek tükenmek bilmeyen sorular kafamda birbirini kovalar oldu.Hele birde anne olduktan sonra bu sorular peşlerine yeni sorular takarak kafamın içinde taklalar atmaya başladılar.


Bizim ailede özel gün kavramı genelde bayramlarla sınırlıdır.Doğumgünü,evlilik yıldönümü ,ilk tanışma  gibi seremonileri annemle babam arasında hiç görmedim.Bizim kendi çepçekirdek ailemizde de aksaya tökezlene kutlamaya çalışıyoruz bu tip günleri. Farkettim ki böylesi günlere karşı pekte fazla sempati beslemiyoruz eşimle, bi yapaylık bir sahtelik oluyor sanki neşemizde.Zorunda olduğumuz için ufaklığın doğumgünlerini kutlamaya uğraşıyoruz.Belkide etrafımızda akrabalarımız,büyüklerimiz olmadığından, arkadaş kavramı prenses için henüz tam gelişmediğinden kaynaklanıyor bu ama, anne -baba- çocuk kutlanan doğumgünleri hakikaten yavan,basit hatta komik oluyor:)


Hediye almaya gelince,almaya da vermeye de bayılığım için benim için özel güne hiç ihtiyaç yok.Sevdiklerime  her zaman hediye alabilirim  ve tabii ki kabulde edebilirim bunun için ne doğumgünü beklerim ne yılbaşı ne başka bişiy.
Tüm bunları değerlendirip son toplamda  baktım ki son bir iki yıldır bu doğumgünü mevzuları artık içimi sızlatmaya başladı bu seneden itibaren sabitleyim diyorum yaş baş meselesini,bir daha da kutlama mutlama olmasın hayatımda.Kutlayan can dostlarıma, canım iş yeri arkadaşlarıma, zarif hediyeleri ve kutlamaları için buradan teşekkürlerimi iletip, herkesin gönlündeki yaşta sabitlenip o  yaşla yaşlanmasını temenni ediyorum.Allah  gönül yaşlanması vermesin, anne olanlar evlatlarıyla, olmayanlar sevdikleriyle tazelenip her yıl aynı yaşta kalsınlar.









11 Ağustos 2011 Perşembe

Kara Kıtanın MakusTalihi



 Herşey keşfedilmeleriyle başladı.Beyaz adam denizlere açıldı kara adamları buldu ve kara bulutları da beraberinde getirdi.Önce insanları sömürüp köle  pazarlarında hiç pahasına sattılar, en yapılmayacak işlerde çalıştırdılar,yerin üstünde  birşey kalmayınca  yer altı kaynaklarına el attılar.Cevherler çok değerli ama çıkarmak çok zahmetli idi, çoluk çocuk demediler madenlerde ölesiye çalıştırdılar, yetmedi ülkelerin içine savaş belasını soktular, bitmeyen ateş, gelmeyen huzur, işlerine yarıyordu.Silahlandırdıkları adamlarla düzenlerinin bozulmasını önlediler.Kıtlık, kuraklık ,yokluk ,sefalet Afrika ile bütünleşmiş, artık duysakta yadırgamıyor görüntüler karşısında şaşırmıyorduk ta ki limitler zorlanmaya alarmlar çalmaya başladığında  başlarımızı çevirdik biraz daha dikkatle.


Batının tarih boyunca yaptıkları insanlık adına kapkara bir leke iken, birde dünyaya insan hakları,demokrasi gibi konularda  akıl öğretmelere kalktı.Ekonomileri her tökezlendiğinde savaşlardan medet umanlar,dünyayı yaşanmaz hale sokanlar, şimdi göz göre göre 20 milyon insanın ölmesini seyrediyor.


Bizlerde çaresizce elimizdekileri birleştirip deniz yıldızı hikayesindeki  gibi belki bir iki tanesinin karnının doymasını sağlamaya çalışıyoruz.Kalıcı çözümler bulmak, insani şartlar götürmek, kudretliler için hiç problem değil, yeterki istesinler ama herhangi bir kazancı olmadan  sadece hibe niteliğinde bir yardımda bulunduğunu hiç gördüğünüz mü  beyaz adamın?
Kızılay başkanının dün söylediği bir cümle kulaklarımda patladı "Kendine dünya devi diyenlerden birinin  evcil hayvanlara yaptığı harcama yıllık 40 milyar dolar.İstese Somaliyi 30 kere ayağa kaldırabilir". 


 Dün bir kaç kare fotoğraf çekip, dekorasyonla ilgili bişiyler yazayım, fotoğraf falan bir şeyler ekleyim istedim buraya, ama televizyonu açınca tüm fikrim değişti.İnsanlarla birlikte insanlığında Kara Kıtada  ölüyor olmasına şahitlik ediyoruz.Bir deri bir kemik bebekler,çaresiz, ağlamaya bile mecali olmayan anneler,perişanlık içerisinde pisliğin, hastalığın ,sefaletin kol gezdiği güya sığınma kampları, perişan çadırlar,milyonlarca sineğin insanın gözünün bebeğine bile konduğu korkunç görüntüler insanın gözünün önünden gitmiyor.
Evet belki kalıcı bir çözüm üretemiyor, o insanları bir anda tutup kaldıramıyoruz  ama en azından bir damlada bizim katkımız olsun derseniz heryerde gördüğünüz numaraları birde buraya eklemek istiyorum.



Kızılay kampanyası: :
Afrika yaz BOŞ MESAJ veya afrika yaz 2868 gönder  5 TL  karşılığında olacak. 3 sms gönderildiğinde bir fitre bir iftar parası verilmiş olacaktır.”
Diyanet işleri başkanlığı’nın kampanyası:
“bütün operatörlerden afrika yazıp 5601′e gönderilecek olan sms’ler 5 tl karşılığında olacak. 3 sms gönderildiğinde bir fitre bir iftar parası verilmiş olacaktır.”
Kimse yok mu derneği’nin kampanyası:
derneğin genel başkanı ünal öztürk, yardımda bulunmak isteyenlerin cep telefonlarından ‘aclik‘ yazarak ‘5777‘ye göndermelerinin yeterli olacağını söyledi.
İHH’nın kampanyası:
afrika yazıp 3072‘ye göndererek 5 tl bağışta bulunabilirsiniz.





7 Ağustos 2011 Pazar

Saat 12'yi Vurdu Büyü Bozuldu

Tatiller çok iyi, çok alâ, dönüşleri ise  tam bir felaket! Prensesin külkedisini bırak, balkabağına dönüşmeyi tercih edeceği perişan haller yumağı..Hele dönüş Ramazana denk geldiyse, tam çifte kavrulmuş olduk demektir.Seyreyleyin manzarayı, bakalım daha kötü bi kombinasyonu olan var mı içinizde..
Döndük, Ramazan başladı ve ertesi gün iş başı yaptım.Projenin önemli adımlarından biri başlamak üzere,minik kelebek okula bir ay aradan sonra tekrar başlıyor,evdeki çamaşır -ütü- yemek şeytan üçgeninden bahsetmeyim bile.
Kaynak


Aslında yazının konusu ev işleri olacak  bahsetmeyim demekle yanlış bir yönlendirme yapmak istemem ama az çok gözünüzde canlanmıştır diye ayrıntıya girmeyim dedim.Yoksa bir başlasam; kaç makine çamaşır yıkandı,mutfağa nasıl girilmez hale geldi, ekranlara sığmaz,kelimeler anlatamaz.Dönüşten başlayayım: eve yorgun argın gelinir,valizler birer patlamaya hazır bomba gibi beklemektedir, patladıklarında zaten ortalık toz duman olur.Bitmek bilmeyen çamaşır yıka-as seanslarından sonra himalayalar gibi yükselen ütü dağlarının altında kalmak,ufaklığa yemek hazırlarken yaşanan binbir türlü zorlanmanın ardından mutfağın tam bir savaş alanı halini alması,zaten hiç doğru dürüst toplanamayan yatak odalarıyla olunabilecek en salaş ve dağınık hali yakalayıp, ipin ucunu ve korkarım ipin ucuyla birlikte keçilerimide tamamen kaçırmış durumdayım.
Kaynak


Ramazan olması dolayısıyla  temizlik için yardımcı çağırmakta içime sinmiyor.Gerçi çağırmadan önce evin benim elimden geçmesi şart, sanırım bu yüzdende erteliyorum.İftardan sonra tamamen nakavt olup gözüm hiç birşeyi görmüyor bulduğum ilk açıklık yere kıvrılıveriyorum gerisinide hatılamıyorum çok.
Velhasıl ,tatilin tüm tatlı hatıraları yerini perişan hallere, bitik tükenik durumlara bıraktı.Birde yapılan büyük hatalar var şöyle ki:Cumartesi günü, sabah başlayan mesaime birde  İkea'ya gitrme  eylemini sokunca bitmek tükenmek kelimesi durumumu ifade etmek karşısında eriyip gitti.Anladım ki dekorasyon yada güzel ev kavramının temelinde düzenli ve temiz ev var.Dağınık ve pasaklı hiç bir mekan ne kadar güzel olursa olsun hiç bir şey ifade etmiyor .


Bu hafta sonu güya gelecek hafta için bol bol yemek yapıp kenara koyma,evi derleyip toparlama, en azından kabada olsa silip süpürme hedefleri olan ben,dibimde sürekli mızırdanan beni bambaşka çilelere sokan minik cadıyla tüm hedefleri bir kenara bırakıp kendimi kelimeler deniziyle teselli etmeye karar verdim.Evdeki ağlama,mızmızlanma ve kırpık kağıt deniziyle benim sığ ve yorgun kelime denizim başedemez gerçi ama bir iki satırda olsa şuracığa içimi dökmek beni denizden esen ufak bir esinti kadarda olsa rahatlattı.Şu anda kırpık kağıtların üzerine , temiz mi pis mi olduğunu bilemediğim suları  pıtır pıtır  damlatan minik afacanımı da ikna edip bir iki saat güzel bir şekerleme ile kendimi ödüllendirirsem (neyi başardıysam ödülü hakedecek) beni kendime az da olsa getirebilir diye ümit ediyorum, tabii başarabilirsem.(Aman Allahım birde elindeki bisküviyle bu dağınıklığın içinde salınıyor, uyumalıyım mutlaka uyumalıyım!!!)

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Kalbim Ege'de Kaldı...

Tatiller içi dolu bir çekmeceyi ters çevirir gibi zihnimizi,aklımızı,ruhumuzu döküp boşalttığımız ,dertsiz,yarın koşturmacasız ,bir yere yetişme çabasız,kaygısız zamanlar.Sorumlulukların azaldığı, zamanın yavaşladığı, efil efil esen rüzgarın insanın ta kalbine kadar girdiği büyülü anlar.
Ama her güzel şeyin sonu, herşeyin bir nihayeti olduğu gibi tatillerinde bir dönüşü var insanı bin bir türlü muhasebeye sokan.Evet her tercih bir vaçgeçiş muhakkak ama ,neden bu şekilde bir hayatı yaşıyorumda  yılın sadece bir iki haftası değilde 12 ayı sıkıntıdan stresten uzak basit ve sade zevklerle donatılmış bir hayat yaşamıyorum diye sormadan edemiyor insan. Tabii ki şuda bir gerçek ki  öylesine, kaygısız yaşayıp gidecek  kadar da geniş ve sınırsız imkanlara sahip değil kimse.
Neyse tüm bu sorular ve cevapların ardından kalbimi Egede bırakıp geldim tekrar işimin gücümün başına.Sezen dinleyip kalbimin Egede kalan kısmına şarkılar mırıldanıyorum.

Tatilin en keyifli taraflarından biri  ise dostlarla yapılan bitmeyen sohbetler, bol gırgır şamata,ve slogan haline gelen "amaaaan boşver" nidaları idi.Minik prenses ise tatilin tadını sonuına kadar çıkarıp, yorgunluktan bitap düşene kadar ayakta durup,denizden çıkmak bilmeden,kumun güneşin,kovanın küreğin kısaca herşeyin keyfine doyasıya varıp "nooolur gitmeyelimler" arasında kendisini evde buluverdi.


Eve döndüğümüzde yorulduk mu dinlendik mi denkleminden çıkamasakta güzel zamanlar geçirmiş olmanın memnuniyeti, herkesin yüzüne rahatlama olarak yansımıştı.Bedenimizi az çok dinlendirdik, tatillerde gezdirdik,yedirdik içirdik  şimdide ruhumuzu dinlendirme ve onarma vakti.
Herkese huzurlu,sağlıklı  ve dolu dolu bir Ramazan diliyorum.