Bu kış başında iş yerinin taşınacağına dair dedikodular duymaya başladık.Bizim işyerinde böyledir, küçük bir dedikoduyla başlar herşey sonra yavaş yavaş herkesin kulağına yayılır,detaylanır, yok canım olur mu öyle şey olmaz dediğiniz şeyler bile zamanla alışılagelmiş gerçekler arasına giriverir.
Bizim taşınma hikayeside öyle oldu.Teknoparklar bizim meslek grubu için çağın modern mabedleri gibi.Vergi alınmaz,tüm şirketler iç içedir,ofisler acayip,küpler çekilmezdir ama patronlar biran önce çalışanlarını buralara postalamak için fırsat kollarlar.
Bizim içinse, hergün mutat gelinen,huzur ve huşu içinde işimiz yaptığımız, akşamda tıkılı kaldığımız küplerimizden, kovanlarından boşalan arılar gibi evlerimize yollandığımız mekanların ötersine geçemezler.Özelliklede şehrin göbeğinde çalışıp öğle araları istediğim yere gidebilip,istediğim yerde yemek yeyip, şehir hayatının tüm nimetlerinden faydalanabilen biri olarak, tamamen manastıra kapatılmış gibi hissetmeme neden olan teknoparklar ziyadesiyle izole ve günlük yaşamdan uzak gelir bana.
Neyse bizde bu dedikodulu günlerden sonra sanki yüzyıllardır burada çalışacağımız biliniyormuş,birde üstüne gayet hayatımızdan memnun, mutlu ve mesud olmalıymışız gibi bir beklentinin neticesi geldik buralara.
Başlarda beni krizlerden krizlere sokan,kreşi napıcam çocuğu nasıl alıcam gibi bilinmeyen denklemlerime yeni bilinmeyenler eklediğim sıkıntılı zamanlarım olsa da, zamanla herşeyi rayına oturtmayı başardım.Etrafımdan aldığım inanılmaz destek(!) sayesinde aydınlandım ve dertlerime kendimden başka tek ve yegane çözüm bulucunun olmayacağı gerçeğini birkez daha anlamış oldum.
Sonunda karlar,kışlar,soğuklar bitti yeşillikler,çimenler rengarenk çiçekler leziz meyveler kendilerini gösterdi.Bizde buranın aslında o kadar da kötü bir yer olmadığına,yeşilin,çimenin üstüne birde üstüne göl manzarası eklendiğinde Ankarada bundan iyisinin Şamda kayısı olduğuna karar verdik.
İnsanoğlunun alışmadığı, alıştıktan sonrada güzel taraflarını ortaya çıkarmadığı tek bir durum var mı acaba?
Bu hafta ofisin yarısı tatilde, küpler boş, heryer sakin,karadutlar olmuş dalında bekliyo,erikler,çimenler güzelliklerinin zirvesinde, bizde arkadaşımla minikleri getirip onları da bu güzelliklere ortak edelim istedik.Ofisteki üç beş kişinin muhtemelen başları şişmiştir akşama kadar, ama bizimkiler gerçekten iyi vakit geçirdiler.Kah karadut ağaçlarının altında,kah evcilik oyununda, yemek tariflerinin sırlarında; küse, barışa,güle kudura birgün geçirdiler.
Son toplamda ha bire üst baş değiştirip,terli atletleri sırt çantasına doldurmaktan bıkmama,sessiz olun koşmayın tamam yeter artık demekten yorgun düşmeme ve Allahım ikiside benim çocuğum olsaydı nasıl başederdim gibi düşünceleri kafamdan kovmakla uğraşmama rağmen bahçeli bir ev ve bir kardeşle daha kolay çocuk büyütülebileceği çıkarımına vardım.Bilmem ki hatalı mıyım??
ne güzel bir işyerin var, özendim valla :) ayrıca galiba prensesin karadut sevdasının nereden geldiğini biliyorum :)
YanıtlaSilahahaaa..:)Unutmamışsın..Gel canım beklerim bir öğlen yemek yiyelim..
YanıtlaSilçoook uzaksın kraliçe yaaa, biliyorsun öğle arası diye bir mefhum bizim işyerinde işlemiyor
YanıtlaSil:( ama inşallah diyeyim, belli mi olur, işten çıkarım filan belkim :)
Çok güzel anlatmışsın.. Olmaz, hayatta alışamam dediğimiz şeylere, başımıza gelince biraz da zaman geçince üstünden nasıl da alışıveriyoruz..
YanıtlaSilKendime kızdım şimdi, değişikliklerden neden bu kadar korkuyorum diye...
Ne güzel bir gün geçirmişsiniz.
Korkma cafenoHut,gerçekten insan öyle enterasan bir varlık ki herşeye uyum sağlayı, her çıkmazdan bir yol bulmayı başarıveriyor:) evet çok eğlendik hakikaten arasıra tekrarlamak lazım..:)
YanıtlaSilNe güzelmiş iş yerin , çoçuklar içinde değişik bir gün olmuş :)
YanıtlaSilSağol abidecim,güzel olmayan tarafları da var da güzel olanlarını gözüme sokmaya çalışıyorum:)Eğlendiler gerçekten..
YanıtlaSil