14 Aralık 2011 Çarşamba

Rapunzel



Prenseslere ilgisi ve alakası ziyadesiyle fazlalaşan bir prensesiniz varsa ve her akşam Calliu izlemekten bıktıysanız Rapunzel  değişiklik için iyi bir seçenek olabilir.




Görsel kalite her zaman ki gibi yüksek. Hikayeyi Tinker Bell kadar beğenmesemde izlemek keyifliydi.


Zamane kızlarının prenses bile olsalar su katılmamış romantik olmadığını,sarışınlığın artık aptallık emaresi sayılamayacağını kanıtlar nitelikte bir film olmuş.Becerikli,güçlü,yetenekli ve sempatik Rapunzele evdeki miniğin bayılacağına neredeyse şüphem yok:)


Biz şimdiden bir kere daha ne zaman izleyelim pazarlıklarına başladık..

11 Aralık 2011 Pazar

Şu Fani Dünyada İnsanlardan Öğrendiklerim

İnsan bir yolcu,öğrenen,öğreten eğitilen ,şekilden şekile giren acayip bir varlık.İnsan, başka insanlarla öğreniyor,terbiye oluyor bazen zenginleşiyor bazende fakirleşiyor.Her zaman iyi insalardan değil, bazen aykırı farklı saygısız ,kaygısız,bencil  insanlardan da birşeyler öğreniyor.


Bende kendi yolculuğumda kimlerden neler öğrenmişim bunları hesapladım kafamda.
Bu hafta yaşanan tatsız bir olay sonrası aklımdan geçti tüm bunlar unutmayayımda yazayım buracığa istedim.


Doğuyoruz anne ve baba iki  insan karşımıza çıkıyor.Sevgi ekerlerse sevgi,öfke ekerlerse öfke biçiyorlar.Bizde ona göre şekilleniyoruz,ilk temeller onlara göre atılıyor.Bütün ömrün ilk tohumlarını onlar atıyor bilerek yada bilmeyerek.
Ailenin kanatlarından çıkıp kendi yolumuza yollandığımızda ilk karşımıza çıkan öğretmenlerimiz, çok büyük rolleri var hayatımızda.Pek tabii arkasından arkadaşlarımız geliyor.Kendimizin seçtiği, halimize, ruhumuza, huyumuza, zevkimize göre insanlarla çevreliyoruz etrafımızı.
Ve karnaval başlıyor.
Herkes bambaşka kültürler,aileler,gelenek ve göreneklerle büyüdüğü için ortaya çeşit çeşit haller türlü türlü durumlar çıkıyor.Bu heterojen karışım içinde acı- tatlı türlü lezzet,bilge-avam türlü hal,keyifli- sıkıcı türlü zaman giriyor.


Sonra bir minik dünyaya getirip ona bir şeyler öğretirken ondan da bir şeyler öğrenmenin keyfini yaşıyor insan.Tüm davranışlarının sağlamasını yapmayı,tüm sözlerini süzgeçten geçirmeyi,adeta konuşan bir boy aynası karşısında  yaşamayı öğreniyor insan.


Tüm bu harmanlanan insan ilişkileri içerisinde önemli olan ve kaybedilmemesi gereken kişinin erdemini,ve derinliğini katacak insanları önemseyip geri kalanıyla fazla ilgilenmemenin yolunu keşfetmek.Ben kendi formülü mü yazarken şunları keşfettim.



  • Karşındakini kendin gibi bilme.Çünkü değil ve asla olamaz.

  • Sana bir şey katmayan katmadığı gibi götüren insanları çokta fazla önemseme.Kıymetli olanı bulmaya yönel. Aslolan bu yolculukta elmasları toplamak cam kırıklarını değil.

  • İnsanlar yaş aldıkça,yıllandıkça olgunlaşır diye bir kural yok.O sadece meyvelere mahsus bir durum.Olgunlukta farkında olmakla, kendini derinleştirmekle ilgilenenlere has bir durum ve hatta fıtratın içinde gizli bir çekirdek.

  • Güzel insanlar her şeye rağmen var, etrafa dikkatli bakmaya devam et.

  • Hiç bir sıfat veya durum kişiye ağzına geleni söyleme hakkı vermez.Bu ne özgüven ne samimiyet nede başka bir şeyle açıklanabilir.Ama böyle insanlar var ve ne yazık ki onların kaprisini çekmek için bir dünya insan uğraşıp duruyor.

  • Kalın incelene kadar incenin canı çıkar.Karşı tarafı düşünerek yapılan incelikler,verilen uğraşlar karşı tarafın bu inceliği algılayabilme kapasitesi kadardır.

  • Bir insanla tarzın ilk dakikadan farklıysa ve sen bunu farkettiysen bu fark hiçbir zaman kapanmaz ve zaman seni mutlaka doğrular,yanılmadığını anlarsın.

  • Toplu organizasyonlarda asla asla asla hediye kısmına karışma.Göreceğin saygısızlık yanına kar kalır.Sen güzel bir hatıra bıraktığını düşünürken bin tünlü angaryanın altına imzanı attığının farkına geç varırsın.Ama geç farkına varmak hiç varamamaktan iyidir.;)



Yaşadıklarım,davranışlarım ve sözlerimle hep iyiliklerin güzelliklerin altına imzamı atmaya çalışıyorum velev ki olaylar tatsız,keyifsiz ve sıkıntılı; insanlar densiz,saygısız ve kuralsız  bile olsalar.


Herkese keyifle geçecek,güzel dostlukla güzelleşecek güzel bir hafta diliyorum.
Kaynak

















5 Aralık 2011 Pazartesi

Hafta Sonu Bitmesin

Bu hafta sonu için tek planım vardı evden hiç çıkmamak!


Tabii ki öyle olmadı.Bizim prensesin, her kış başına  bela olan  orta kulağa sıvı birikmesi meselesi bu senede baş gösterdi.Çok sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiği için kulakta sıvı birikimi oluyor ve bu sinsi meret baya inatçı olduğu için hemencecik geçmiyor.Sürekli burnun açık olması ve bunun içinde serum fizyolojik sıkılması yada damlatılması gerekiyor.Neyse efendim bu uzun girizgahtan sonra kulak ölçümü yapılabilmesi için doktordan randevu aldık. Cumartesi öğlen girdiğimiz hastaneden bir iki saatimizi harcayarak çıktık.Sonrasında eksikler alınacaklar falan derken kendimizi alışveriş merkezinde bulduk.Orada da bir kaç saati öldürdükten sonra eve döndüğümüzde yorgun,halsiz kendimizi evin muhtelif köşelerinde savrulmuş bulduk.


Gecenin ilerleyen saatlerinde uzuunca bir zamandır film seyretmemiş olup The King Spech ide oldukça merak ettiğimizden battaniye altı film seyri yaptık.Buda cumartesinin tek güzel tarafı oldu.Filmi izlemediyseniz, izleyin pişman olmazsınız.






Pazar nisbeten daha dinlendirici idi.Yine yapmak istediklerimin büyük bir çoğunluğuna fırsat kalmasada evde olmayı çok özlemişim. Kavanozlarıma çok başarılı bulmadığım etiketler yapıp (daha güzellerini yapı fotoğraflıycam), dolabın üzerinde durmaktan rengi değişen ekmek makinamı çıkarıp poaça hamuru yoğurtup  pişirdim.İlk denem için hiç fena sayılmaz, benim gibi hamur özürlü bir insan olarak ise muhteşem bir başarı oldu.Hamurla ilk karşılaşmam sayılacağı bu ölümsüz anı buraya belgelemek istedim.Keramet yoğurma kısmındaymış meğer:) onuda makina yapınca banada top top yapıp fırına yollamak kaldı.








Tarif portakal ağacından,yoğurma işlemi ekmek makinasından,afiyetle yemek benden.








Daha bir milyon planı olan ben pazartesi sabahı kös kös işe gelirken gelecek haftasonu evden adımımı atmamalıyım diye sözler verdim kendime.Sayın yetkililerden hafta sonlarının uzatılmasını talep ediyorum.


A bu arada haftanın başında aldığım en güzel haberse arkadaşımın bizimle aynı mahalleye taşınıyor olması.Yaşasın arkadaşım komşum oluyor:)


Herkse mutlu haftalar,bol aşureli günler diliyorum...







1 Aralık 2011 Perşembe

Prensesim 4 Yaşında!



Birtanecik çiçeğim;
Daha dün gibi soğuk bir Aralık günü seni alıp eve getirişimiz.Çırpı iki bacağın ortasındaki kocaman bezi bir türlü becerip değiştiremeyişimiz.Seni üşüteceğiz korkusuyla evin dört bir yanına elektrik sobaları koyup üzerine titreyişimiz.
Bir öpücükle, bir sarılmakla bastırılamayan doyurulamayan kocaman bir sevgi deliği açtın kalplerimizde.Bizi zenginleştirdin,kalbimizin bilinmeyen kuytu köşelerindeki merhamet ve sevgi pınarlarını coşturdun.
Senden sonra  uykusuz gecelere,hastalandığında baş ucunda beklemelere ,uykuya daldığında müthiş bir rahatlama hissedip bir saat sonra ne zaman uyanacak acaba diye özlemelere,minicik pirinç kırığı kadar bir dişin insanı havalara zıplatabilmesine,ilk adımlarında mucizevi birşey görüyormuşcasına şaşırmaya,ilk kelimelerini heyecanla sağda solda tekrar etmeye,sonrasında sorularınla şaşırmalara,bazen verdiğin tepkilerle gülmekten yerlere yatmalara,kısaca sana herşeyine, kızmana ağlamana,sevinmene, kıkır kıkır gülmene alıştık,sanki hayatımızda hep varmış gibi benimsedik, senden öncesi yokmuşcasına sahiplendik.


Birtanem ,hayatın uzun yokuşlarında dört koca sene bitti, inşallah daha nice yılları beraberce geçiririz.Allah seni hep iyi insanlarla karşılaştırsın, mutlu,umutlu ışıl ışıl bakan gözlerindeki pırıltılar hiç gölgelenmesin ve umutsuzluğa düşmesin.Tüm dulalarım her zaman ve daima seninle.


Seni her türlü kırık dökük annelik hallerine rağmen, dünyada kimsenin sevemeyeceği kadar çok seven annen..




*Doğum günü bugün olmasına rağmen dün kutlamamıza vesile olan başta can dostuma, sonrasında diğer dostlarıma teşekkürler. İyiki varsın ;),iyiki varsınız...